Kadiri Tarikatı
Abdulkadir Geylanî olarak ünlenmiş Muhyiddin Ebû Muhammed b. Ebû Salih b. Zengi-Dost (d. 1077 Geylan-ö. 1165 Bağdat)’u öncü kabul eden tarikat. Bağlılarınca Gavsu’l-Azam, Kutub, Bâzullah, Sultanu’l-Evliya, Ayetullah gibi lakablarla anıları Abdulkadir Geylânî, öğrenimini tamamladıktan sonra başladığı ders ve vaazlarını kesip yirmi beş yıl kadar süren uzlet hayatı sürdüğü bilinen bir husustur. Tasavvuf alanındaki mürşidi Ebu Saîd el-Mübarek b. Ali el-Mahzûmî idi. Tarikat silsilesi el-Mahzûmî, Ebu’l Hasan Ali İbn Muhammed b.Yusuf el-Kureşi, Ebu’l-Ferec Yusuf el-Tarsusî, Abdu’l-Aziz et-Temimî, Ebubekr Şiblî, Cüneyd Bağdâdî, Sırriyü’s-Sakatî ve Maruf el-Kerhî aracılığı ile Ehl-i Beyt imamlarından Ali el-Rıza’ya, ondan da Musa el-Kâzım, Cafer es-Sâdık, Muhammed el-Bâkır, Zeyne’l-Abidin ve Hüseyin b. Ali aracılığı ile Hz. Ali’ye dayanır.
Kadirilik’te zühd ve takvaya dayalı ameller de mevcuttur. Kadirilik’e göre tasavvuf seha, rıza, sabır, işaret, gurbet, seyahat, fakr ve suf (yün elbise) giyinmek üzerine kuruludur. Geylani’ye göre bir mürid önce bir çile dönemi yaşayarak zâhitliğe tamamiyle alışmalı, sonra uzaklaştığı dünyaya yeniden dönerek haz ve nasibini ala ala başkalarını irşad etmeli, aydınlatmalıdır. Ancak dünya ve ahiret nimetlerinin insan ile Allah arasında bir perde olduğu unutulmamalı, mutasavvıf bu nimetleri değil, Allah’ın zatını kendine amaç edinmelidir. Bunun için üç konuya özen gösterilmelidir: Allah’ın emirlerini yapmalı, yasaklarından kaçınmalı ve kadere boyun eğmelidir. Mürid öncelikle farz görevlerini yerine getirmeli, bunları bitirdikten sonra vacib ve sünnetleri yapmalı, daha sonra da nafile ibadetlerle uğraşmalıdır. Nafile ibadetlerin en önemlisi ise zikirdir.
Kadirilik’e giriş „Mübayaa“ denilen bir törenle gerçekleşir. Bu tören aynı zaman da ahidleşmedir.Peygamber efendimize hudeybiye de Rıdvan ağacının altında yapılan biatı simgeler . Bu tören sırasında şeyh önce üç kere Fatiha’yı, arkasından mübayaa âyetini okur ve üç kere „Estağfirullah el-azim ve etubü ileyh“ der. Sağ eliyle derviş adayının sağ elini tutar ve „Ben Allah’a, meleklerine, peygamberine şehadet ederim. Şüphesiz ben Allah ve Rasûlüne bütün günahlarımdan dolayı tevbe ve Rasûlünün emirlerine imtisal, yasaklarından ictinabla Hakk’a ibadete gayret ediciyim. Takatım nisbetinde fakir ve düşkünlerin hizmetine koşmanın en büyük vazife olduğuna inancım tamdır. Abdulkadir Geylanî Hazretleri dünya ve ahirette bizim şeyhimiz olsun. Bu ikrarımıza Cenab-ı Hak şahittir“ diyerek telkinde bulunur. Telkinin son bölümü bir ahitleşmedir: „El şeyhimizin elidir. Sizin örnek tutacağınız zat Seyyid Şeyh Muhyiddin Abdulkadir Geylanî’dir. Ahid Allah ve Rasûlü iledir.“ Bu sırada mürid dizleri üzerine çöker diz dize alın alına şeyhi ile bir müddet zikir yaparak gözlerini kapar. Şeyh üç kere kelime-i tevhidi tekrar eder, mürid de onu takip eder.Daha sonra hep birlikte kıbleye yönelerek üç kere tekbir getirirler. Tören şeyhin duası, Hz. Peygambere salat ve selam, Hz. Peygamber’in, bütün peygamberlerin, ashabın, geçmiş velilerin, Abdulkadir Geylanî’nin ve tarikat büyüklerinin ruhlarına okunan Fatiha ile sona erer.
Kadirilere göre Mübayaa’nın her harfinin özel bir anlamı vardır. Bu anlamlar, bir bakıma Kadirilik’in esaslarını belirtir. Buna göre: Mim, Allah’ın bâkî, nefsin fânî ve mürşidin kemal sahibi olduğunu bilmektir. Be, Kalbin Allah ile, cesedin ibadet ile, zatın mürşide hizmetle, ayağın İslam’a uymakla beka kazanmasıdır. Elif, mirac ile ruhun saflaşması, her zaman verilen sözü yerine getirme, mürşidin söz ve davranışlarına içten inanmadır. Ye, sebat, bütün hallerde ihlâsın kaynağı bulunduğu intibaını uyandırmaktır. Ayn, himmet yüceliği, başkalarına uymama ve sağlam bir kalbe sahip olmadır. Te, doğruluk, tevekkül, tahakkuk ve tahkik ehli olmaktır. Kadirilik’te zikir açık olarak ve çok defa topluca yapılır. Zikir sırasında oturulabileceği gibi ayakta da durulabilir. Zikir ayakta yapılacaksa halka biçiminde dizilen müridler ellerini birbirlerinin omuzları üzerine koyarak hep bir ağızdan zikre başlarlar. Genellikle „Allah,hay ,Hu esmalarını „zikrederler, zikir sırasında gözler kapatılır; baş, kelime-i tevhidi temsil edecek biçimde sağa-sola intizam ile sallanır. Kadirilerin ayrıca her sabah namazından sonra ya da günün uygun bir vaktinde okumak zorunda oldukları virdleri vardır. Allah’a hamd, Hz. Peygamber’e salat ve selam ile dualardan oluşan bu virdler Arapça olarak okunur. Kadiriye tarikatı İslam dünyasında en yaygın tarikattır. Kadiriliği Anadolu’ya ilk getiren kişi Eşrefoğlu Rûmî’dir k.s (ö. 1469). Eşrefoğlu Rûmî’nin k.s kurduğu Eşrefiye kolu, Kadirilik’in tanınmasında önemli bir rol oynamıştır. Eşrefiye’nin daha çok Bursa ve çevresinde yayılmasına karşılık, Kadirilik’i İstanbul’da tanıtan İsmailiye ya da Rûmiye denilen kol olmuştur. Bu kolun kurucusu İsmail Rûmî k.s dur. (ö. 1631) Anadolu ve Rumeli’de kırk kadar Kadiri tekkesi açmıştır. Anadolu Kadiriliğinin merkezi de İsmail Rûmî’nin İstanbul Tophane’de yaptırdığı Kadirihane’dir. Fas’tan Endonezya’ya kadar çok sayıda üyesi bulunan Kadirilik, kendisinden sonra zok sayıdaki kollar aracılığı ile güç ve etkinliğini arttırmıştır. Bu kolların başlıcaları Esediye, İseviye, Yafiiye, Hilaliye, Garibiye, Halisiye, Eşrefiye ve Rûmiye’dir. Kadiriler, mühr-i Kadiri denilen bir külah (sikke), çok süslü bir tac, değerli kumaşlardan yapılan kolları geniş ve belden bir kuşakla bağlanan haydariye ya da cübbe ve şalvardan oluşan özel giysileriyle diğer insanlardan ve tarikat üyelerinden ayrılırlardı. Türkiye de Kadirilik hala çok yaygın bir tarikat olma özelliğini taşımaktadır…
-Kadiri Tarikatının Temel İlkeleri-
Pir Abdülkadir Geylani Hz.leri tesis buyurduğu tarikin ilkelerini şöyle beyan buyurmuştur:
Oğlu Abdurrezzâk\’a şöyle vasiyet eyledi:
Ey oğlum! Allahü tealâ bize ve sana ve bütün müslümanlara tevfîk, başarı ve muvaffakiyet ihsân eylesin! Sana Allah\’tan korkmanı ve O\’na tâat üzere olmanı, dînimizin emir ve yasaklarına riâyet etmeni ve hudûdunu gözetmeni vasiyet ederim.
Ey oğlum! Allahü teâlâ bize, sana ve müslümanlara tevfîk versin! Bizim bu yolumuz, Kitap ve Sünnet üzere bina edilmiştir. Kalbin selâmeti, el açıklığı, cömertlik, cefâ ve ezâya katlanmak ve din kardeşlerinin kusurlarını affetmek üzere kurulmuştur.
Ey oğlum! Sana vasiyet ederim! Derviş yâni Allah adamlarıyla berâber ol. Meşâyıha, tasavvuf büyüklerine hürmeti gözet! Din kardeşlerinle iyi geçin! Küçük ve büyüklere nasîhat üzere ol. Dinden başka şey için kimseye düşmanlık etme!
Ey oğlum! Allahü teâlâ bize ve sana tevfîk versin! Fakirliğin hakîkati, senin gibi olana muhtaç olmaman, zenginliğin hakîkati ise, senin gibi olandan bir şey istememendir. Tasavvuf hâldir, söz değildir, söz ile de ele geçmez. Dervişlerden, Allah\’tan başkasına ihtiyaç duymayan birisini görürsen, ona ilim ile değil, rıfk, yumuşaklık, güler yüz ve tatlı söz ile muâmele eyle! Zîrâ ilim onu ürkütür, rıfk, yumuşaklık ise çeker ve yaklaştırır.
Ey oğlum! Zenginlerle sohbetin, görüşmen izzet ile, onlara değer vermeyerek, fakirlerle görüşmen ise, kendine değer vermiyerek olsun.
İhlâs üzere ol! İhlâs, insanların görmesini hâtıra getirmeyip, yaradanın dâimâ gördüğünü unutmamaktır. Sebeplerde Allahü teâlâya dil uzatma. Her hâlde Allahü teâlâdan gelene râzı ve sükûn üzere ol. Allah adamlarının huzûrunda şu üç sıfat üzere bulun: Alcak gönüllülük, iyi geçinmek ve kötülüklerden arınmış bir kalb. Hakîkî yaşamak, nefsini öldürmenle, nefsinin arzularını, haram ve zararlı isteklerini yerine getirmemenle olur.
-Kadiri Tarikatında Zikir-
Kadirilikte zikir cehri olarak, yani açıktan, sesli olarak, dil ile kalbin bir arada çalıştırılmasıyla yapılır. Dilden kalbe, kalbden sırr, sırr-us sırr, hafa, ahfaya ve sonunda tüm vücuda yayılan zikrin sonunda mürid devamlı Hakk’ı zikreder duruma gelir. Toplu olarak yapıldığı gibi, ayrıca her müride tarif edilen münferid yapılan yevmi zikir ile Hz.Allah (c.c.) anılır. Zikir; İstiğfar, salavat-ı şerife, tevhid , lafza-i celal (Allah) ve tarikin usulünce belirlenmiş ve Mürşid-i Kamil tarafından tarif edilen esma-i hüsna’dan oluşur. Günlük zikirleri yerine getiren mürid, belirlenmiş günlerde yapılan cemaat halinde zikirlere de iştirak eder.
Bunun yanında Rabıta denilen ve Mürşid-i Kamil’e kalben bağlantı kurularak yapılan feyz alma metodu da tarikatın özelliklerinden ve vazgeçilmez unsurlarındandır.
-Kadirilik Hakkında Diğer Büyüklerin Sözleri-
Abdülkadir-i Geylani (k.s.a.) Hz.lerinin tarikatı, seyr-u süluk eğitimi hakkında kendi zamanında ve sonraki zamanlarda pek çok tasavvuf büyüğü görüş belirtmiştir… Bunlardan birkaçını sunuyoruz.
a) Beka b.Batu (k.s.) (v.1158) :
Abdülkadir Geylani Hz.leri’nin tarikati, söz ile fiili, nefis ile kalbi birleştirmek, samimiyet ve teslimiyeti kucaklamak, Kitab ve sünneti her yerde, her an, her saniye ve her nefes hakim kılmak, Allah-ü Teala ile sabit olmaktır.
b) Adiyy b.Müsafir el-Hakkari (k.s.) (v.1161) :
Geylani Hz.leri’nin tarikati, kalbin ve ruhun muvakatiyle birlikte kaderin hükümleri altında nefsi kurutmak yani onu ilahi hükümlere uyar hale getirmek, Batın ile zahiri birleştirmek ve nefsin kötü sıfatlarından sıyırarak gaybda ve huzurda, faydada ve zararda, yakınlıkta ve uzaklıkta Hakk’ın rızasını gözetir dereceye ulaşmaktır.
c) Ebu Said Ali el-Kaylevi (k.s.) (v.1161) :
Abdülkadir-i Geylani Hz.lerinin kuvveti Allah’tan, Allah için ve Allah iledir. Karşıtlarının gücü O’nun gücü karşısında çok zayıf kalır. O’na sarılmak suretiyle, kopması mümkün olmayan tarikat ipine bağlananlar pek çoktur. Allah-ü Teala O’nu hakikatteki tetkiki sebebiyle çok kıymetli bir makama yükseltmiştir.
ç) Ebu’l Hasan Ali b.el Heyti (k.s.) (v.1168) :
O’nun tarikati tefviz (her şeyi, Allah’a havale etme), muvafakat (kadere rıza gösterme ve uyma), teberra (Hakk’ın sevmediklerinden uzaklaşma) idi. Ubudiyyet makamında kaim olan bir sır ile ubudiyet durağında hazır bulunarak kalbi masivadan arındırma, Hakk’ı şanına yakışmayan vasıflardan tenzih etme, Abdülkadir-i Geylani Hz.lerinin tarikatinin özelliklerindendi. O; Rububiyyetin istediği istikamette bir kulluğa sahipti… O; tefrikadan uzak bir kuldu.
d) Ebu Amr Osman b.Merzuk el-Kureşi (k.s.) (v.1168) :
O (k.s.a.) Şeyhimiz, imamımız ve efendimizdir. O ilimde, makamda ve halde herkesin önderidir.
e) Ahmed Er-Rufai (k.s.) (v.1182) :
O’nun (k.s.a.) vasıflarını kim anlatabilir ki? O’nun derecesine kim ulaşabilir ki? O, şeriat denizi sağında, hakikat denizi solunda olandır. İsteyen istediği denizden kabını doldursun.
f) Muhyiddin-i Arabi (k.s) (v.1240) :
Seyr-ü süluktaki tahkim derecesine müridlerini ulaştırabilen ender insanlardan biri, tasavvufun girift meselelerini ince izahlarla halleden, şanı yüce zat Efendimiz;
Abdülkadir-i Geylani’dir…
g) Ahmed Kuddusi (k.s) (v.1849) :
Ahir zamanda cehalet, gaflet, tembellik, bid’at, zinet ve dünyevi meşguliyetler çok olduğundan Kadiri tarikati bu ümmete rahmettir.Pir Abdülkadir-i Geylani Hz.lerinin tariki avam ve havassa şamildir.Çok geniştir ve müridlerine karşı da çok şefkatlidir.
-Kadiriliğin Coğrafi Yayılışı-
En yaygın tarikat olma özelliğini haiz olan Kadiriyye, daha Kurucusu Pir Abdülkadir Geylani Hz.leri zamanında şarka ve garba yayılmıştı…Oğullarından Şeyh İsa (k.s.) Şam ve Mısır’da, Şeyh Musa (k.s.) Şamda, Şeyh Abdülaziz (k.s.)Sincar, İbrahim isminde bir diğer oğlu Vasıt’a yerleşmişlerdi. Bulundukları bölgeleri Kadirilik feyziyle dolduran bu zatlardan başka diğer çocuklarıda dünyanın çeşitli yerlerine seyahat etmiş ve tarikatı yaymışlardır… Yemen, Suriye, Irak, Kuzey Afrika, Hindistan kısaca tüm orta ve doğu kıtalarında, doğu batı kuzey ve güneyde en yaygın tarikat olarak kaynaklara geçmiştir. Kadiriliğin Anadoluya gelişi Eşrefoğlu Rumi (v.1469) vasıtasıyla olmuştur… Daha sonraları Şeyh İsmail Rumi (k.s) (v.1631) tarihinde İstanbul’a gelmiştir… Oradanda tüm Anadolu’ya ve batıya, Avrupa’ya yayılan Tarikat-ı Kadiriyye’nin dünya üzerinde sayılamayacak kadar çok müntesibi olmuştur…Yüzyıllardır Ümmet-i Muhammed’e, feyz ve bereket kaynağı olmuş, milyonlarca mü’minin kalbine Allah (c.c.) ve Rasulü’nün (s.a.s.) aşkını yerleştirmiş, binlerce Veliyyullah, Allah Dostu mezun etmiş olan bu irfan mektebi seyr-ü sülukta en kısa, en sür’atli bir yol olarak her zaman en ön safta yer almıştır.
-Kadiriliğin Kolları-
Kısaca, Kadiri tarikatının şubeleri (kolları) hakkında bilgi vermek isteriz…
1-Halisiyye: Kurucusu, Ziyaüddin Abdurrahman Halis Talebani Kerküki (k.s) (v.1858) Halisiye Kerkük’te kurulmuştur. Zamanımızda Kadiri tarikinin en faal koludur. Anadolu’ya giriş yeri Urfa’dır… Oradan tüm Türkiye’ye ve Avrupa’ya yayılmıştır…
2-Eşrefiyye: Kurucusu, Eşrefoğlu Rumi (k.s)… İznikte kurulmuştur.
3-Rumiyye: Kurucusu, İsmail Rumi (k.s) İstanbul
4-Garibiye
5-Hammadiye
6-Makdisiyye
7-İseviyye
8-Farıziyye
9-Cebertiyye
10-Gavsiyye
Bunlardan başka, Müştakiyye, Davudiye, Urabiyye, Kemaliye, Enveriyye ve daha pek çok şubesi bulunmaktadır… Türkiye’de yaygın olan kol Halisiye’dir.
Menba-ı Feyz-i Ve’l Kemal olan Kadiri tarikatı hakkında cildler dolusu kitaplar yazılsa sonu gelmez… Biz kısaca bilgiler sunmaya çalıştık. Kadiriyye; İnsan-ı Kamiller, evliyalar yetiştirmiş ve yetiştiren en üst seviyede bir İslam Okulu, İrfan mektebidir… Tasavvufun yozlaştırılmaya çalışıldığı, müteşeyyihlerin cirit attığı, silsilesi belirsiz yolkesicilerin tasavvuf ehli gibi ortada dolaştığı zamanımızda; Kadiri Tarikatı en kuvvetli, silsilesi sapasağlam, Mürşid-i Kamilleri zahir ve batında olgun olması ve kurulduğu zamanki haliyle devam etmesi hasebiyle bu zamanda Hakk’a vardıran en sağlam bir kulp ve kopmaz bir iptir…
Allah-ü Teala (c.c.) tüm Ümmet-i Muhammed’e (s.a.s.) bu yüce tarikatın feyzinden hissedar olmayı nasib etsin…
Kaynaklar :
İslam Ansiklopedisi
Kalaid-ül Cevahir
Behcet-ül Esrar
Tomar-ı Turuk-u Aliyeden Kadiriyye Silsilenamesi (Sadık vicdani)
Sefine-i Evliya (Hüseyin Vassaf)
Şamil İslam Ansiklopedisi
Evliyalar Ansiklopedisi
Miftah-ul İrşad
Halisa Seçkinleri
KADİRİ TARİKATINDA MAKAMLAR
NEFS-İ EMMARE: Esması: La ilahe illallah
Rengi mavimsi.Yeri göğüs(kalp).Alem-i Şahadettir.Varid-i Şeriyattır.
Dairesi daire-i sudurdur.Yani kötülük dairesi, burda küfür ve inatın niteliği mevcuttur.Örnek rüyada domuz, köpek, fil, akrep, yılan, fare, pire, bit veya eşşekgillerden biri yada içki, tütün, afyon, meyhane, bulanık durgunsu, bulanık akarsu vs. nefs-i emmarenin özelliğidir.İnsan bundan kurtulması için riyazet ve zikirle meşgul olması lazımdır.
„La ilahe illallah“ ile meşgul olsun.Bu esmanın firusu La mabude illallah-La mahbube illallah-La maksude illallah-La matlube illallah-La murada illallah
Domuz; haram sıfatıdır.-Köpek; gazap sıfatıdır.-Fil; kendini beğenmiş.-Yılan; fitne, fesat dilin sıfatıdır.-Maymun; iki yüzlülük, kovuculuk.-Akrep; azap.-Fare: halka kapalı nefsi arzuların peşine gitme sıfatıdır.-Bit, pire benzeri haşereler; dinen mekruhlara işarettir.-Eşşek vs; faydası olmayan bir işe işarettir.-Çöplük; dünyaya meyil etmeye.-İçki içmek; harama işaret.-Meyhane; kalbi fesat fikirlere bağlamak.
Bu makam müslüman için çok tehlikeli olup, bu makamdan kurtulmak için çok gayret sarf etmeli.Bunun ilacı ise kelime-i tevhid’i çok çekmelidir.
NEFS-İ LEVVAME: Esması: Allah(c.c)
Nurun rengi sarıdır.Alem-i Berzah’tır.Yeri kalptir.Varidi Tarikattır.
Bu ismin füruusu:Ya Nur-Ya Basıt-Ya Allah-Ya Nur-Ya Hadi
Mana alemindeki ahvali:Koyun, sığır, deve, balık, güvercin, tavuk, bal arısı, pişmiş yemek veya meyve vs. dikişli elbise, çıplak at, fırın, dükkan, binalar, saraylar, evler, şeker, bal vs. levvame’ye işaret eder.
-Koyun; helal nesnenin sıfatı.-Sığır; insan menfaatinin işareti.-Deve; eziyet ve cefayı yüklenmektir.-Balık; helal kazanmaya.-Tavuk, güvercin vb.; helal kazanca işarettir.-Pişmiş yemek; kişinin karakterine.-Meyve; nefsi ıslah edip, onu ihlasa delalet eder.-Ev ve dükkanlar; nefsin sukûnet bulduğuna delalet eder.
Bu makam bir önceki makama göre daha iyi olup yine de nefsin tehlikeleri çoktur.Bu makamdan kurtulmak için Allah(c.c) ismini çok zikretmek lazımdır.
NEFS-İ MÜLHEME: Esması: Hu
Nuru:kırmızı Yeri:ruhtur Alemi:Hiyac’tır.(Heyecan ve hayrettir.)
Füru:Ya hüve ente hüve-Ya hüve ente hüve-Ya hüve ente hüve, Ya Allah
Mana alemindeki işaretleri:Kadın, dinsiz, çıplak, Hakk’ı inkar eden, rafizi, kızıl baş, sakalı tıraşlı topal, dazlak, köse, bıyık ve saçı metruş, dilsiz köle, sarhoş, eşkıya, şaklavan, güreşçi, tellak, kasap, şaşı, ama, def çalan, maymun oynatan, noksan kimse.
Füru:Ya Hu Ente Hu-Ya Hu Ya Men La İlahe İlla Hu-Ahadün Hüve-Hüve Ahad’ün Mevcudun
Manadaki izahı:Kadın görmek; kişinin aklının noksanlığına, Allah’ı inkar eden birini görmek; kişinin dininin noksanlığına, Sapık kızılbaş görmek; kişinin mezhebinin noksanlığına, Sakalı kesik; kişinin dininin noksanlığına, Topal görmek; Hakk’a davet edildiği halde ona uymamaya, Kasap görmek; kalp katılığına işarettir.
Bu makam dervişin büyük günahlardan elinin eteğinin çekildiği imkan ve ortam olsa dahi bu kebair günahları işleyemez hale geldiği bir makamdır.Allah(c.c) tarafından anlasın ki korunuyor.Burda durmayıp daha ilerlemesi lazımdır.
MUTMAİNNE: Esması:Hayy
Nuru:Beyaz Alemi:Hakikat-ı Muhammediye Yeri:Sır(gönüldeki gizlilik) Varid-i hakikattır.
Mana alemindeki işareti:Kur’anı sünnete uygun okuyan insan görmek, peygamber görmek, hükümdar görmek, bilgin görmek, şeyh görmek, hakim, kabe, medine, kudüs, cami, medrese, salih kişilerin toplandığı yer, ok, yay, kılıç, hançer, bıçak, silah, kitap vs. görmek mutmainne nefse delalettir.Bundan kurtulmak için HAKK ismine devam etmek HAKK ismi evveldir.Doksan dokuz ismin önünde gelir.
Füru:”Ey yardım ve imdada yetişen Hakk, Ey tek olan sen Hakk sın, Ey Hakk, Sen Hakk sın, Sen Hakk’ın Hakk’ı sın.Ey kullarının dua ve çağrısına cevap veren sen Hakk sın.”
Bunları ancak sadık ve kamil olan müridbu rumuzları görür.Mana aleminde mürid; nushaf veya Kur’an dan bazı parçalar görecek olursa bu onun kalbinin temizliğine delalet eder.Kur’an da gördüğü sure o kimsenin durumunu yansıtır.Peygamberleri görmek, islam gücüne onlara doğru iman etmeye delalet eder.Hükümdar görmek; varlığını Allah(c.c) için riyazete çevirip tezkiyeyi nefis etmeye işarettir.Müftü görmek; doğru olmaya işarettir.Şeyh görmek; nefsi irşad etmeye işarettir.Hakimleri görmek; Allah(c.c) ın emirlerine boyun eğmeye işarettir.Kabe, medine, kudüs’ü görmek; kalp temizliği ve gönlü kirden arındırmaya işarettir.Sancak, bayrak, silah, ok, yay görmek; şeytani vesveseye delalettir.
Bu makam aşıldıktan sonra velayet dediğimiz evliyalık makamı başlar.
RAZİYE: Esması:VAHİD
Nuru:Yeşil Alemi:Lahut Varidi:Marifet Yeri:sırrın sırrıdır.
Mana alemindeki işaretleri:Vildan ya da hurileri veya burak ve cenneti. Ya da cennet elbisesi görmek, bu sıfatlarla süslenmeye delalet eder.Bu konuda mürşid ona HAYY ismini telkin eder.Bu doksan dokuz isimden ikinci isimdir.
Füruu:”Ey hep diri olan, senden başka hakiki diri olan yoktur.Ey hep diri olan, sen hep dirisin.Ey yüceler yücesi, ey güzelliğin kemalinde olan, sen hep dirisin.Ey lutufları son derece büyük olan.Ey hep diri, beni kendi varlığında yok eyle, kendinle ebedi kıl.”
İşaretleri:Huri, cennet, melek ve benzerti şeyleri görmek aklın olgunluğuna delalet eder.Allah’a (c.c) yakınlığı da gösterir.Ay ve güneş görmek çoğu zaman bundan ilahi marifet hasıl olur, ozamanda mürid kendini irşad eden şeyhine müracad etmeli ve HAYY ismine devam etmelidir.
Bu makam evliyalık makamıdır.Bu makamda kişi keşvi kubur dediğimiz kabirdeki mevta ile konuşur ve kabirin içini görür.Bu makam evliyalığında ilk makamıdır.
MARZİYYE: Esması:AZİZ
Rengi:Siyah Alemi:Şahadettir Yeri:Hafa dır.(Gizlilik) Varidi:Yoktur.
Bu dairenin sıfatları:Yedi gök, güneş, ay, yıldızlar, yıldırım, şimşek, ışık saçan mum, meşale, kandil vb. şeylerdir.Mürid bu dairede KAYYUM ismine gerekli olur.Bu isimler doksan dokuz ismin üçüncüsüdür.
Füruu:”Ey her şeye yeterli olan, Ey hiçbir şeye muhtaç olmayan, Ey her şeye kudreti yeten…”
İnsan mana aleminde yedi kat gökleri görünce onun varlık alemine bakışı hep Allah(c.c) ile olur.Yıldız görmek manevi yapının nuruna, ateş görmek nefsin fena bulmasına, yıldırım görmek gafletten uyarıya, güneş ruhun nurlarına, ay gönül nuruna delalet eder.
Müride KAYYUM ismi telkin edilir.Bu isim doksan dokuz ismin üçüncüsüdür.
Bu makam evliyalık makamının yüksekleri olup kerametler bol bol görülür.Burda durmayıp daha yükseklere dervişin istidat gösterip gitmesi lazımdır.
NEFSİ KAMİLE(Nefsi Safiye): Esması:VEDUD
Nuru:yoktur Alemi:Hayrettir. Yeri:Hafadır.(gizlilik) Varidi:Benim anlattıklarımın hepsidir.Allah(c.c) daha iyisini bilir.
Sıfatları:Yağmur, kar, dolu, ırmak, pınar, kuyu, deniz,bütün bunlar ikmal-i sulûk’un keşfine delildir.Mürid şeyhine müracat etsin, şeyhi ona KAHHAR ismini telkin etsin.Bu doksan dokuz ismin dördüncüsüdür.
Füruu:”Kayyum, Kahhar, Cabbar, Kahhar, Azim Kahhar, Kadir Kahhar” dır.Ayrıca “EL-HÜKMÜ LİLLAHİL VAHİDİL KAHHAR” buna eklenecek hayret uyandıran Ali’yi çağır onu dert ve nusubetlerin geldiğinde yardımcı olarak bulursun..
“Bütün dert ve üzüntüler, Ey Muhammed(s.a.v), senin nübüvvetinle açılır ve Ali senin velayetinle aydınlığa dönüşür.Ya Ali… Ya Ali… Ya Ali… çağrısını yap.”
Yağmur;rahmetin delili, Kar;fazladan bir rahmet, Irmak, deniz, pınarlar; Allah’ı bilmek konusunda ihlas ve tasdike delalet eder.Müride KAHHAR ismi gereklidir.Doksan dokuz ismin beşincisi VEHHAB ismidir.
“ Ey rahmeti, Ey ihsanı varlık alemine yayılan.Ey karşılıksız çokca veren.Ey bütün kapıları açan, kalbimin gözünü bana aç.Sen yaratıkların anahtarısın.”
Doksan dokuz ismin altıncısı: FETTAH.Bunun füruu”Ey bütün kapıları açan kalbimin gözünü bana aç.Ey el kaldırıp yalvaranlara cevap veren, Ey bütün kapıları ve müşkülleri açansen yaratıkların anahtarısın.”
Doksan dokuz ismin yedincisi: AHAD.Bunun füruu” Ey bir olan benim insanlık tarafımı kendi AHAD isminle tertemiz kılıp pakla.”
Doksan dokuz ismin sekizincisi:SAMED.Bu ismi izleyen diğer isimler ise FERD-EBED-EMED’dir.Böylece füruu ve usulun toplamı on iki etmiştir.
NOT: Cenabı Allah ikmali sulûk yolunun yolcularına bu makamlara kadar gelmeyi nasip etsin.Bu makamlara gelmek için gece gündüz çalışıp gayret etmek lazımdır.Kadiri şeyhi Ahmet Canip Bursevi(k.s) bir sohbetinde; Kendisini geceleri yatak dolabına hapseder, koltukaltlarından asarak sabahlara kadar diz üstü Allah’ı zikrettiğini anlatır.Yere abdest siz basmadığını yirmi dört saat rabıtaya devam ettiğini ve de riyazet yaptığını anlatırdı.Kimse yağlı ballı yiyerek gece sabaha kadar uyuyarak bu makamlara gelemez, hem mideye hem de dile oruç gerekir.Allah;(c.c) yar ve yardımcımız olsun.
NEFİS MAKAMLARI
İNSANIN MANEVİ YAPISI (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İLE İLGİLİ MESELELER
– Tasavvufta ruhdan çok bahsedilir. „Sana ruhdan sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindedir. Size ilimden pek az şey verilmiştir“ (el-İsra, 17/85) ayetine rağmen bu bilgiler nereden çıkmıştır?
– Tasavvufta ruhtan çok bahsedilmesinin sebebi, tasavvufun insanın ruhî boyutu ve manevî tarafı ile ilgilenmesidir. İnsan ruhu, Kur’an’ın beyanına göre ilahî menşe’lidir. „Ben Adem’in yaratılışını tamamladığımda ona rûhumdan üfürdüm.“ (el-Hicr, 15/29 ; Sâd, 38/72) buyrulmuştur. Bedeni toprak ve sudan olan insanın ruhu, ilahî kaynaklı olduğundan insanlar tarafından merak edilmiş, soru ve araştırma konusu yapılmıştır. Asr-ı saadetteki yahudîlerin Hz. Peygamber’e „ruhun ne olduğunu“ sormaları üzerine inen ayette: „Sana ruhdan sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindedir. Size ilimden pek az şey verilmiştir“ (el-İsra. 17/85) buyurulmuştur. Bu ayette ruhun „Rabbın emrinden“ oluşunun beyan edilmesi, aslında ruhun özelliği hakkında bir ip ucudur. O da insanın halîfe oluşuyla izah edilebilir. Halîfe, kendisini istihlaf edenin özelliklerine sahip olur. Çünkü O’nun adına bir takım görevler üstlenecektir. İşte insan, „imaret“ (yönetim ve idare) özelliği taşıyan ruhuyla yeryüzünde Allah adına bir takım sorumluluklar üstlenmiş bulunmaktadır. Ruh hakkında „çok az bilgi verilmesinin“ beyan edilmesi, ruh konusunun önemi ve büyüklüğüne göre bilginin çok az oluşunu belirtmek içindir. Tasavvufta ruh ile ilgili verilen bilgiler ise genellikle ruhun tezahürleri ve özellikleri ile ilgilidir. Doğrudan ruhun kendisiyle ilgili değildir.
– Nefsin mertebeleri ve özellikleri nelerdir?
– Nefsin manevî yükselişteki mertebeleri değişik şekillerde tasnif edilmiştir. Bazıları üçlü, bazıları beşli, bazıları yedili tasnifler yapmıştır. Emmare, levvame, mülheme, mutmeinne, râziye, marziyye ve kamile gibi.
Nefs-i emmâre: Münker ve günah olan şeyleri işlemeyi teşvik ve emreden nefstir. Kur’an’daki: „Çünkü nefs, kötülüğü şiddetle emreder.“ (Yusuf, 12/53) ayet-i kerimesi nefsin bu makamına işaret eder.
Nefs-i emmare mertebesinde bulunan salik iyilik işlemez, kötülüklerden kaçmaz; ancak kötülüğün zuhurundan pişmanlık duyar. Fakat bu nedamet, onun davranışlarını etkilemez. Bu sıfatla muttasıf olan nefs, hevasına fazlaca düşkündür. Bu mertebedeki salikin zikri „Lâ ilahe illallah“, seyri „seyr ilallah“dır.
Nefs-i levvâme: Yaptığı kötülüklerin akabinde zaman zaman pişmanlık duyan, sahibini münkere mülazemetten dolayı ayıplayan ve tevbeye temayül gösteren nefstir. Adını Kur’an’daki: „Levvâme (pişmankar) nefse andolsun.“ (el-Kıyame, 75/2) ayetinden alır. Zikri, Allah lafza-i celali, seyri „seyr lillah“dır. Bu makamda muhabbetullah hasıl olur.
Nefs-i mülheme: İlham ve keşfe mazhar olmaya başlayan, neyin hayır, neyin şerr olduğunu idrak edebilme melekesine sahip, şehvet isteklerine karşı kısmen direnme gücü bulunan nefstir. Adını „Andolsun nefse isyanını ve itaatını ilham edene.“ (eş-Şems,91/8) ayetinden alır. Bu mertebede zikir „Hû“, seyr „seyr alellah“dır.
Nefs-i mutmeinne: Kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup güzel ahlak ile hemhâl olan nefstir. Bu nefs, Cenab-ı Hakk’ın tevfîk ve inayetiyle sekînet ve yakîne mazhar olarak ıztıraplardan kurtulur. Bu makamda beşeriyet fena bulup „Nûr-i Muhammedi“ zuhur ettiğinden nefs, hitab-ı ilahîye mazhar olur: „Ey itmi’nâna ermiş itâatkâr nefs!“ (el-Fecr, 89/27) Bu makamın zikri „Hakk“ ismidir. Seyri „seyr maallah“dır.
Nefs-i râziye: Kendisi hakkında tecellî eden kaza hükümlerine tereddüdsüz teslim olup rıza gösteren nefsin makamıdır. Bu makam, salikin esrar-ı ilahiyyeye muttali olduğu makamdır. Zikir „Hay“ ismidir. Seyr „seyr fillah“dır. Kur’an’daki: „Dön Rabbına, sen O‘ ndan râzî olarak“ (es-Şems. 89/28) ayeti bu makama işarettir.
Nefs-i merziyye: Allah ile kul arasında rızanın müşterek bir vasıf olduğu, kulun Allah’dan, Allah’ın kuldan râzî olduğu makamdır. Yukarda geçen ayetin devamı olan: „Rabbın da senden râzî olarak“ ifadesi bunu göstermektedir. Bu makamda zikir „Kayyûm“ ismi, seyr „seyr anillâh“dır.
Nefs-i kâmile: Bu makamda salik, bütün marifet makamlarını kazanarak irşad mevkiine yükselir. Bu makam vehbîdir. Zikri „yâ Kahhâr!“ ismi, seyri „seyr billâh“dır.
– İnsan kendi başına nefsin mertebelerini aşabilir mi?
– Sûfiler tarafından değişik şekillerde yapılan nefs makamlarına aid tasnifler genellikle itibarîdir. Bu bakımdan bunları insanın kendi başına aşması mümkün değildir. Mutlaka başında bir mürşid bulunmalıdır. Ayrıca yapılan bu tasnif çok kesin hatlarıyla birbirinden ayrılmış, matematiksel bir tasnif değildir. Zaman zaman tedahüller olabilir. Ayrıca „mülheme“ makamı nefsin ilhama mazhar olduğu makamdır. Bu makam ancak ehliyetli ve liyakatli mürşidler marifetiyle aşılabilir. İlham almaya başlayan nefsin sahibi ucüb ve benliğe kapılabilir. Kendini „erdim“ sanabilir. Böyle durumlar da „mezlaka-i akdâm“ denilen ayak kaymalarına sebebiyet verebilir.
– Nefs-i emmâre nedir? Nefs-i emmâreden kurtulmak için ne yapmalıyız?
– Nefs-i emmare daima kötülük sayılan şeylere ilgi duyan ve sahibini o tür şeylere sevkeden nefstir. Yaptığı kötülüklerden de pek pişmanlık duymaz. Emmare konumunda bulunan bir nefsi şerîata riayet ve mu’tedil bir riyazatla terbiye etmeye çalışmak lazımdır. Bu bir irade eğitimidir. Nefsin hoşlandıklarını geri bırakarak onun her istediğini yapmak yerine, ona aklın ve şeriatın emirlerini yaptırmaya çalışmak gerekir. Nefs, genellikle çocuğa benzetilir. Çocuğunu sütten kesmek isteyen anne nasıl çocuğuna direnir ve bu direnmede iradesini ortaya koyar ve böylece muvaffak olursa, nefs-i emmare ile başa çıkmak için de sağlam bir irade ortaya koymak ve şeriat ölçüleri içinde mücahede etmek lazımdır.
– Kalb hakkında bilgi verir misiniz?
– Kalb birşeyin merkezi ve özü demektir. Birşeyi tersyüz etmek, değiştirmek veya değişkenlik anlamınada gelir. Kur’an’da genelde idrak ve anlama merkezi, düşünme ve kavrama gücü anlamına yaklaşık 140 yerde geçmektedir. Kalb îman yeridir. Fıkıh ve kelam alimleri kavramak ve idrak anlamına „akıl“ kelimesini tercih ederlerken, sûfiler „kalb“ kelimesini tercih etmişlerdir.
Sûfilerin başlangıçta anlama ve idrak manasında kullandığı bu kavram, sonraları daha bir derinlik kazanarak „gönül“ anlamında kullanılır olmuştur. Sûfilere göre kalb aynı zamanda keşf ve ilham merkezidir. Çünkü kalb Hakk’ın tecellîgahıdır. Kalb, sevgi ve ilgi merkezi olduğundan sevgide birlik esastır. Kalb iki anlama gelir. Birincisi insanın sol memesinin altında çam kozalağını andıran et parçası, ikincisi ise insan bedenine tevdî edilen ruhanî ve rabbanî bir latifedir. Bunun cismanî kalb ile de bir ilişkisi vardır. Nitekim: „Gerçek şudur ki, kör olan gözler değil, gögüslerdeki kalblerdir.“ (el-Hacc, 22/46) ayeti buna delildir.