Nazar Ber Kadem
Manası, gözün ayağın üzerinde olmasıdır. Hak yolcusu, yürürken devamlı önüne bakmalıdır. Hep kendi işi ile meşgul olmalıdır. Gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden korumalıdır. Kendisini ilgilendirmeyen şeylere takılmamalıdır. Gözünü korumayanın gönlü karışık olur, ciddi olmayan kimseden ciddi işler çıkmaz, denmiştir.
Hak yolcusunun gözünde tek hedefi olmalı, kalbini o hedefte toplamalı ve girdiği yolda bütün gayretini kullanmalıdır. Allah’tan gayri şeylere iltifat etmemelidir. Hedefine koşarak giden bir kimsenin devamlı önüne bakması gerekir. Yoksa ayağı sürçer, yere düşer.
Hak yolcusunun sözü ile işi bir olmalıdır. İçinde bulunduğu hâle uygun konuşmalı ve davranmalıdır. Ehli olmadığı, bilmediği, tatmadığı hallerden ve ilimlerden bahsetmemeli, onu kendisine mal etmemelidir. Hâlini ve haddini bilmelidir.
İmam Rabbani (k.s) der ki: “Nazar ber kadem, hak yolcusunun gözü ayağını ileri geçmez şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu anlayış vâkıaya aykırıdır. Bundan anlaşılması gereken şudur: Göz devamlı ileri bakmalı, ayak da onu takip etmelidir. Çünkü yüksek makamlara önce göz dikilir, sonra adım atılır. İnsan gözünü yükseklere dikmeli ki, gayetini ona göre kullansın. Aza kanaat eden az kazanır. Uçamayan yaya yürümek zorunda kalır.”
Hak yolcusu kendinden ileri gidenleri örnek almalıdır. Zayıf ve geride kalanlara bakıp hâline şükretmeli, ayrıca onlara şefkat gösterip yardım etmelidir.
Bir de mümin mütevazi olmalı, kibir ve çalım içinde yürümemelidir. Sünnete uymalı, önüne bakmalı, gereksiz bakışları ile kimseyi rahatsız etmemelidir. (I)
Bu konuda Muhammed bin Abdullah el-Hânî şunları söylemiştir:
Sâlik yolda yürürken ayaklarının ucuna bakarak yürümelidir ki gözü etrafa takılmasın. Çünkü ayaklarının ucuna bakarak yürümezse gözü etrafa takılır, bu ise kalbi perdeler. Kalbdeki perdelerin çoğu birtakım resimler, suretlerdir ki bakmak yoluyla kalbde yerleşir. Bunun için sâlik yolda yürürken gözü şurada burada gezerse zikirden perdelenir. Çünkü mübtedî zâkirin kalbi bir yere takılırsa kalbini meşgul eder, derhal tefrikaya, vesveseye tutulur. Çünkü kalbini muhafaza edecek kadar kuvvet kazanmamıştır. Vesvese ve tefrikaya karşı zayıf bir haldedir. Bu sebeble gafillerin yüzlerine bakmamalıdır.
Sufiyye büyüklerine göre gafillerin yüzüne bakmak büyük zararlara yol açar. Çünkü temizlenmiş kalbler cilalanmış aynalar gibidir. Eğer gafillerin yüzlerine bakılırsa onların katı kalblerinin kasveti, kötü huyları, bozuk fikirleri aynen sâlikin kalbine akseder. Bu ise sâlik için son derece tehlikelidir.
Sâlik, güzellerin yüzlerine de bakmamalıdır. Çünkü fitneye tutulur. Hadis-i şerifde, “Bakmak şeytanın oklarından bir oktur” buyurulmuştur. Kime bu ok isabet ederse Allah yolunda fitneye düşmüş olur. Bu sebeble sâlik bu oktan kurtulmak için gözleri yerde, yani ayaklarının ucuna bakarak yürümelidir.
Nazar-ber-kadem sözü, aynı zamanda himmet yüceliğini anlatır. Şöyle ki: Hak yolunun yolcusu olan kâmil insan Allah’dan başkasına nazar etmez. Çünkü mâsivâdan ilgisini kesme yolundadır. Nasıl sür’atle koşan bir kimse sadece ayaklarına bakarsa sâlik de yarı yoldan dönmemek için zahiren ve bâtrnen Hakk’a yönelmiş olmalıdır.
Ayrıca tevazu ehli olan kimseler ayaklarının ucuna bakarak yürürler. Kibirli cahiller de dimdik ve böbürlenerek yürürler.
Yürüyüşün bu şekli, aynı zamanda Peygamber Efendimizin de yürüyüş şeklidir ki, O, yürürken sağa sola bakmaz, ayaklarının ucuna bakarak ve sanki yokuştan iniyormuş gibi hızlı yürürlerdi. Rasûl-i Ekrem’e tâbi olan sâlik e aynı şekilde yürümelidir. (IV)
Gavs-ı Sâni (kuddise sırruh) bu usul ile alakalı olarak şunları söylemiştir:
“Virdi zor çekme veya çekememenin sebepleri şunlardır: Haram nazar, günahlar, haram yiyecek, zulmetli gıda, gıybet, televizyon, kötü arkadaş, dünyaya meyil, ehl-i dünya ile ünsiyet, ailevî huzursuzluk, gafil birinin bulunduğu yerde oturma, yirmi dört saat dünya ile meşgul olma. Bunlar varsa ne kadar zikir yapsa da istenilen faydayı sağlamaz. Sûfî, gerçekten sûfîlik yapar ama zulmetli birinin çayını içer, yemeğini yer, oturur, konuşur, zulmet ona geçer, karşıdaki biri ona bakar, onun zulmeti de sûfîye geçer. Bu aldığı zulmetten sonra hatme, namaz, zikir zor gelir, zulmet insanın vücudunu kilitler. Hakiki rabıta ve zikirden başka bir şeyle zulmeti atamaz.
Bu Sadatlar Allah’ın dostudur, Onların nazarı dağları yerinden kaldırır. Hz. Rasulullah sallallâhu aleyhi vesellemin hayatını yaşamak için ulu Sadatlar ‘a uymak gerekir. Hz. Peygambere hakkıyla uymanın en güzel yolu da sünnet üzere yaşayan Sadatları takip etmektir. Sadatlar sünnet-i seniyeyi kâl olarak değil hâl olarak yaşarlar ve yayarlar.” (II)
Bu usul ile ilgili Reşahhatta geçen açıklama ve Sadatların sözleri şöyledir:
Sâlik şehirde, kırda, çarşıda, pazarda, velhâsıl her yerde, gidip gelirken, huzurunun dağılmaması ve bakılmaması gereken yere ilişmemesi için bakışını ayağına çevirmelidir. Bir başka deyişle nazar ber-kadem, sâlikin varlık mesafelerini kat etmesi ve kendini beğenme dar geçitlerini aşması sırasında süratli gitmesinden ibarettir. Yani, ayağını gözünün görebildiği en son noktaya basmasıdır. Ebû Muhammed Ruveym hazretlerinin, “Yolcunun uyması gereken kurallardan biri de, onun ilgisinin ayağının ötesine geçmemesidir”sözü bu mânaya da işaret eder.
Mevlânâ Abdurrahman-ı Câmî, Tuhfetü’l-Ahrâr isimli eserinin Hâce Bahâeddin Nakşibend bahsinde bu mânayı şöyle şiirleştirmiştir:
Bir nefes gaflet ile almaz idi, Bir nefes gafletle almazdı
Nazarından kademi kalmaz idi. Bakışı hep ayağındaydı
Kendûden seyrü sefer kıldığı dem, Mânevî yolculuğa çıktığı zaman
Gözi irdüği yire kordı kadem. Ayağını gözünün erdiği yere basardı.(III)