Hedefi Allah rızası olan bir hareketin ilahi ölçülere uymasi şarttır ilahi ölçüler.
Kur’an ve sünnet ile belirlenmiştir Kur’an ve sünnet’in ortaya koyduğu ölçulerin tamamına islam denir. Allahu teala islamdan başka bir Din yol felsefe ve hareketi kabul etmeyeceğini açıkça belirtmiştir. (ali imran 85) Peygamber olarak gönderilen Resulü Muhammed Mustafa sallAllahu Aleyhi ve Sellem ise dini hayatımızda kendisinin konumunun şöyle belirtmiştir.
Kim hakkında bizim açık veya işaret yolu emrimiz ve musademiz olmayan bir iş yaparsa o kişi ve işi Allah katında reddedilir. (Buhari itisam 20 MUslim ebu davud)
Bu delilleri okuyan veya işiten bir kimse tabi olarak şu soruları sorabilir. islâm’dan başka hiçbir şey Allah katında kabul görmüyorsa farklı isimlerle hayatımıza giren fıkhi mezheplerin ve terbiye yollarının yani tarikatların durumu nedir? Bunların islam ile alakası nedir ? Eğer islamın bir parçası iseler niçin farklı isimlerle anılıyor ve anlatılıyor bu değişik isimler ve ekoller dini birligi bozmuyormu? Din bir degilmi bu farkli yollarda neyin nesi?
İslam tarihinde mezhepler ve tasavvuf hakkında bu tür sorular hep sorula gelmiştir. bu sorulara kısaca şu cevabı verebiliriz
Bütün hak mezhepler ve meşrepler asla bir din değildir ancak dinin tefsirinden ve yaşanmasından ibarettir hiçbirisi dini tahrif ve tahrip etmez. aksine dine hizmet eder her iki ekol de islamin sukut ettiği ve içtihad yapılmasına imkan verdiği konularda din adına sözlük yapmış mühim vazifeler görmüştür konumumuz tasavvuf olduğu için biz mezhepleri değil meşrepleri yani tasavvufi yolun ne olduğunu ele alacağız.
Her şeyden önce tasavvufun doğru anlaşılması gerekir tasavvufu bir tabu gibi göstermek yanlıştır. tasavvuf akılla anlaşılamaz dille anlatılamaz yanına ya nasıl ama bir şey değildir tasavvufun kelime olarak tarifi kolaydir fakar yaşantı olarak tatbiki zordur. tasavvuf tenkide açıktır. doğru ve yerinde tenkitler tasavvufu batıl inançlardan temizler. yanlış ve usulsüz tenkitler ise fitne olur düşmanlık ateşini alevler tasavvufa hem adım atan hem de taş atan onu iyi tanımalıdır yoksa birisi cehalet diğeri de gaflet ile kul hakkı yemiş insana haksızlık etmiş olur bu ise aynı dünyayı paylaştığı bir insana değer vermemek onu hiç saymaktır.
Öncelikle şunu kabul etmek gerekir tasavvuf yeni bir din değildir dini yeni bir anlayışla takdim şeklidir. Bu takdim her devre gore az cok degisse bile degismeyen sey onun temel usulü ve hedefidir. Tasavvuf terbiyesi Allah ve Resulünün ögrettiği edep üzere kurulmuş manevi bir ahlak eğitim sistemidir.
Bu sistemin hedefi takva ve edeple Allahu teâlâ’nın rızasını ulaşmış olgun insan yetiştirmektir tasavvuf terbiyesinin merkezinde olgun bir (Mürşidi kamil)Mümin bulunur bu kişiye Mürşid denir.
Mürşid insanları terbiye yetkisini halktan değil Cenab ı Hak’tan alır insanları terbiye etme işi ilim ve irfân ister gerçek anlamda terbiye görmeyen kişi bir başkasının terbiye edemez.
Bu anlamda büyük mürşid ebû hafs haddad k.s tasavvufun ne olduğunu kısaca şöyle tarif etmiştir. tasavvuf bütünüyle edepten ibarettir insanın yaşadığı her anın her halin ve her makamın kendine göre bir edebi vardır. bu edebi her zaman riayet eden kimse Allah dostu olur. edebi koruyan kimse her ne kadar kendisine güzel bir halde zannet sebile esasen onun Allah katında yeri ve bir değeri yoktur bu kimse kendisinin ilahi huzurda kabul gördüğünu düşünse de aslında oradan çok uzaktır(hucviri keşful malcub 51 , sühreverdi, Avarif 54)
insanın terbiye edilip egitildi bu okula samimiyetle girilir. sabredip bu eğitime devam edenler Allah’ın izniyle hedefe ulaşır ilahi dostluk diplomasını alır nihayet bu okuldan edeple mezun olur burada terbiyeden gaye insana ulaşmak ve onu ilahi terbiye ile buluşturmaktadır islamın her davete insan içindir dolayısıyla her insanın yaratılışı farklı farklıdır her insanın Allah ile muhabbeti münasebeti taşıdığı yaratılışına göre farklılık arz eder.
Bunu mürşit olan Allah dostları şöyle açıklar Allah’a giden yollar mahlûkatın sayısınca dır demiştirler . işte tasavvuf büyükleri dinin asillarini hiçbir taviz vermeden değişik usüller kullanarak insana ulaşmaya ve onu keşfetmeye kabiliyetlerini ise ortaya cikarmaya calismislardir.
Mürşitlerin bir müridin Allah vergisi yeteneklerinin ne olduğunu ortaya çıkaracak bu eğitim sürecine Seyri sülük denir.
Tasavvuf büyükleri terbiye metotlarını Kur’an ve Sünnetten almışlardır bununla beraber insanlığın ortak değerlerini ve tecrübelerini kullanmişlardir. bu yaklaşımlarında ise hikmet müminin yitik malıdır nerede bulursa onu almaya en fazla hak sahibi odur hadis i serifi esas almislardir ( tirmizi , ilim ibn mace , zühd )
Yine dinimizin tasvip ettiği örf adet ve maslahat gibi prensiplerinden istifade etmişlerdir . Bizden önceki dinlerin islâm dinince değiştirilmeyen ölçülerini ve ahlaki değerlerini gerekli oldukça değerlendirmislerdir. bütün bunları yaparken su temel kuralı devamlı göz önünde bulundurmuşlardir. ana ilkelerde taklit yasaktır fakat ilkelerin gerçekleşmesine yardımcı olacak taktik ve metotlarda taklit etmek serbesttir ( (abdulbari en nedvi, beynet tasavvufi vel hayat 50 54 )
Bu şu demektir islam dininin temel esaslarından ters olan hiçbir şey kabul edilemez dinin bir parçası gibi gösterilemez ancak islam’ın dışındaki dinlerin ve milletlerin kabul ettiği bir gerçek islâm dininin özüne ters düşmüyorsa ondan istifade edilebilir. bir diğer ifadeyle bu gerçekler diğer dinlerin veya felsefelerinin temel ilkesi değilse onu taklit etmek dinimizce serbest nitekim Hz Resulullah SallAllahu aleyhi ve sellem hendek harbinde iran bölgesinde yaşayan farisililerin hendek kazma usulünü benimsemiş ve kullanmıştır ( süheyli, ibn haldun, ibn kesir ,)
Bunu savaş sırasında ve başarılı olmak için yapmıştır güzel sonuçta almıştır bir ibadetin hedefine hizmet eden şeyler o ibadet gibi kıymetlidir tasavvuf büyüklerinin farklı dinlerden yaptıkları ifadeler bu maksatlidir. onların bu geniş anlayışını ve insanlar bu denli kucakla yaşını tam anlamayanlar tasavvufu dış kaynaklı bir hareket olarak değerlendirmişlerdir halbuki mesele biraz incelendiğinde ve akıl ve mantıkla değerlendirildiğinde anlaşılacaktır. sonradan islamı kabul eden fransız bilim adamı rodger garaudy böylesi bir sonucu şoyle ibade ediyor. Tasavvuf hıristiyan mistisizmin den alinmamiştir. yani eflatun culuk atlı felsefi anlayıştan ise asla kaynaklanmıştır hint bilginlerinden doğmamıştır tasavvufun kaynağı kur’an ı kerim’dir( roger garaudy islam ve insanlığın geleceği 38 42)
Şu halde tasavvuf nedir sorusunu izle ama girmeyen Kur’an ve Sünnet ilmini gereği gibi bilmeyenlere sormak yanlış olur bu soruyu islamın temel esaslarından öğrenip Tasavvuf yolunun imar eden mimarlara sormak gerekir çünkü tasavvuf ayrı bir din değildir islamın içinden bir anlayıştır. bu yüzden tasavvufun mimarları onu binlerce değişik açıdan da unutmuşlar ve tarif etmişlerdir. bu tarifler imam sühreverdi nin (632 bin 234) tespitine göre bini geçmekte ( suhreverdi, avarüful mearif s47) sofi alim zerrek un (899/1493): ifadesiyle de 2000 e ulaşmaktadır ( zerruk , kavaidüt tasavvuf 3. Kahire 1989) bütün bunlarla anlatılmak istenen şudur; Tasavvuf güzel ahlaktan ibarettir güzel ahlak Allahu tealanın edebiyle edeplenmektir.
Bu içiyle dışıyla Allah adamı olmak demektir. bu güzelligi elde etmenin yolu samimiyetle Allah’ın sevgilisi hazreti muhammed uymaktır ona uyan yüce Allah’a dost olur Allah’a dost olan kimse dünya ve ahiretin şerifini bulur ebediyyen kurtulur bu sonuç her insan için en büyük hedeftir. bu dostluğun ve güzel kullugun merkezi ise kalptir onun için işe kalbin manevi terbiyesinden başlamak gerekir zira insanın güzel kulluk gibi büyük bir davaya hazırlamak en büyük görevdir bu önemli görevi her müminin yakından ilgilendirir.